9 Ocak 2013 Çarşamba

Kelimenin Hayatı-Ahmet Haşim



Kelimenin Hayatı / Ahmet Haşim
Hiçbir şey lisan kadar bir ağaca müşabih (benzer) değildir. Lisanlar-tıpkı ağaçlar gibi- mevsim mevsim rengini kaybeden ölü yapraklarını dökerler ve tazelerini açarlar. Lisanın yaprakları kelimelerdir. Edebi bir metni okurken, daha dün o kadar zinde bir manası olan “melek” kelimesinin, bugün tamamen hayatiyeti tükenmiş, renksiz ve şekilsiz bir laf haline geldiğini hissettim. Bu kelime, şimdi Türkçede soğuk bir raşeden başka bir şey değildir.
Melek nedir?
Edebiyattaki manasına göre, melek; bir kadındır ki, gözleri mavi, saçları sarı ve beyaz entarisinin etekleri uzundur. Hıristiyan sanatında melek lepiska saçları topuklarına kadar uzanan, büyük güvercin kanatlı, mahcup bir genç kız suretinde temsil edilir ve daima elinde sur nev’inden uzun bir musiki aleti olduğu halde, gökte beyaz bulut yığınlarının kenarından tebessüm ettirilir. Bu verem çehreli maverai güzelin enmuzeci kadın kıyafetinin son inkılabına kadar devam edebilmiştir. Fakat kadın saçları, berber makasıyla kesilip, eteklerin yarısı da terki nefs ile uçarak dizleri çıplak bıraktığı günden sonra melek birden, mazinin silik şekilleri arasına düşmüştür. Şeytani bir alevin temasıyla taraf taraf ateş kırmızılığına boyanan muasır kadın çehresi yanında, uzun sarı saçlı ve mavi gözlü “melek” şimdi aptal bir halayık çehresinden daha fazla cazip değil.