26 Haziran 2014 Perşembe

Demir Kütleler Senfonisi

jet bir iki üç
Aç karnına pipo içtim. iş olsun diye tıraş oldum. Öğleyin baba Seit geldi, gitti helva ekmekle bir paket sigara getirdi. Yemekten sonra üst üste iki sigara içtim. Çok zevkli oldu. Sonra Adilin mektubunu bir daha okudum. Bir cevap yazdım ama deftere. Buluşunca -kimbilir belki hiç buluşmayacağız- beraber okuruz diye.
-Döşemeye sırt üstü yatınca kolumu başının altına koydum. Üçüncü sigarayı o zaman yaktım. "İstanbul mu"diyor Adil. "İstanbul senin havana bağlı, bir okka muşmula. göz açıp kapayıncaya kadar. Akşam Emirgandaydık. Denize karşı saz çalıp oyanadık. Hayrı oynamadı. Hiç görmüş-müy-müşük onun oynadığını. Hergele Mebuluğa adaylığını koyacak herhalde. Ben halay çektim. İyi halaya çektim. -Sonrada binmetre aşağımda deniz, önüm uçurum, yeşil uçurum. Kayaların başlarinda çamlar. Ta derinden denizin hışırtısı. Martılar ayaklarımın altında kaynaşan beyaz leke.

Aşağıda ses oyuncakları yanklar, arkam orman -Bu Sait Faik'in adası. Bir gittim, bir daha gittim, yine gideceğim, sen gelirsen beraber de gideriz. Ulan A. Cahit, şu şeyi bana dört başı mamur anlatsana aslanım. Ulan Cahit be, tuh be, yeni aşkından alenen bahsetmen için teklif mi bekliyorsun. Prensip meselesimi. Keşke burada olsaydın." Attım Adilin mektubunu kapıdan yana. Kendi kendime Mut'u düşündüm. eşekti canım bizim sevdiğimiz Adille dedim. Duvara karşı. Haza eşekti. İnsan karnı doyunca böyle oluyor zahir. Mut değersizdi ama iyiydi. Dünya iyi be. Her ne kadar gökyüzünde işliyen uçaklar iptida ise de Dünya iyi..
demir kütle - senfoni 1 -
Tam uçak lafı ile beynimin derisine binlerce jet sokulup karıncalanmaya başladı kafam. Elimi yana bıraktım. Parmaklarımın arasından sigara kaydı. Gözlerimin duvarda bir noktaya takılıp kaldılar. Orada ihtimal bir resim vardı. Bakışımı kolumu, yada bir tek parmağımı oynatabilmek elimden gelmiyorda böyle buz kesilmiş duruyorsam, demirden kütlelerle gökyüzünde dolaşmayı düşüneceğimk, gökyüzünde olamamanın acısını duyacağım demekti, ayrıca kriz demekti bu tehlikeydi. Sonunda sarsılmalar içinde doğrultacak, belirsiz korkular yüzünden, gözle görülmiyen böcekler yüzünden titriyecek, hırsla ağlıyacaktım. Bunu iyi biliyordum önceden bilmesine, ne varki kımıldamak, kalkıp sokağa, insan oğluna, yaşamının dış tarafına kendimi atabilmek için ufacık bir hareket yapmam gerekirdi. Parmağım oyanasa yapabilirdim bunu. Hiçbir şeyim, kılım bile oynamadı. Sırtüstü külçe gibi kaldım. İçimden siniklerim oynamaya başladı. SÂR'a.
duvarlar kadar sükûti elektronik beyinler kadar işlek
Muhayyel bir gökyüzünde yada odanın bilinmeyen noktalarında atom harmanı binlerce demir kütle. Objektifi yukarıya kaldırıp gökyüzünün 36 poz resmini alıp bunu insanoğlusunun enayi krallıllarıyla eşitlemek, yada içinde ihtilâl yada buhran, cinnet olmayan beyinlere şişeye tapa basar gibi dinamitler sokmak ve ateşlemek.. galiba bunu istiyorum. İşte, beynimin sinir düğümlerinde, beyin akreplerim böyle baş kaldırıyorlar.
Yüzlerce demir kütleleri gökyüzünde iki kat arasında dolaştırıyorken "uçmanın anlamına varmak için aşkı değerlendirmek şarttır" diyen kral Adile ben yapmalıyım. (...Ama sana inek derken bir pislik yoktu içimde.) YOKTU (Sadece alicenap demyi unuttum okadar) UNUTTUM (evet dostum sen alicenap bir ineksin) ÖYLEYİMDİR (Peki ama ben neyim?) BİLMEM (ne dersen de ulan hiç kızmayacağım?) KIZMIYACAKSIN (Şimdi ne düşünüyorum biliyormusun?) BİLİYOR MUYUM (ben hangi kafaya uydumda seni üzdüm) ÜZDÜN (fakat bildiğim bir şey var) VAR (Ciğersiz bir kaltağın sebebine senin gibi bir dosttan oluyordum az daha) OLUYORDUN (Uğrama bir daha b ukente, başkente) UĞRAMAM (Gelsem bile içinde tecssül olmasın) OLMASIN (İnsanın iç dünyası nisbeten daha iyi) DAHA İYİ (Kim ne derse desin insan kardeşlerinin yoluna) AZ MI (Biri Aleys değil mi şimdi) ALEYS (İçimden gidip bulmak geliyor onu) ONU (Ama nesöylerim kendisine?) NE SÖYLERSİN (Ne söylememki?) Kİ (Önce sen alicenap bir aptalsın derim herhalde) DE (Gerisi çorap söküğü gibi gelir) OF GELSİN (Biliyorum bunları duyunca eteklerinin tutuşacağını) ÖYLE (Aman diyeceksin, haltetme) HALTETME (etmem) ETME (Ama şunu bil A. Cahit Z. Senin Aleysinin benim Turnam'dan, benim Turnamın Erdoğan Çokdurunun Topal Zeynosundah farkı yok) YOK. Ama var vaaarr...
Gökte iki kanad arasında, alev alev, taze mem uçlarına gidiyorken demir kütlenin kusmuğuna, Aleysinin göz bebeklerine başkente bir adam gömülmek üzereyken, muhalif aşk solukları nirengi noktası almış üzerime doğru, bana doğru çıldırasıya geliyor. Gelsin bakalım.
umutsuz
Duvardaki resim soyunmuş kadın, anladım. Göz bebeklerim oynadı, duvarda gezindi, pencereden dışarı bakmıya başladım. Kalkınca az sarsıldım, titremedim. Giyindim dışarı çıktım. İçimden hırsla ağlamak geldi. İnsanların içinde yapamadım. Onlar bir sürü adamlardı, ben de başka bir adam değildim. Hep onlar gibiydim. Karanlıktı ama, bu onlar gibi olmamı önlemiyordu. Nasıl oluyorda, daha biraz önce odanın belirsiz noktalarındaki böceklerden beyni elektroniklenmiş ayrılmışken ben başka olmuyordum. Sustum Gökyüzüne bir baktım da damar damar işlenmiş sema etrafta başkalık yoktu. Sevişecekmiş gibi bir sema vardı bir ben. Ben de başka bir adam değildim. Sustum ve kristal vazolar satan bir dükkanda abtal abtal bakınan bir su aygırı düşündüm. Yaşamamın beni, benim Tanrıyı anlamam kadar...
finiş yada BEN BUYUM 


Yorgundum, öyleki batıparka doğru yürümeye başladım. Gece albildgine, uykuyu bir asır geciktirecek kadar güzeldi. Maraş karanlık kentinin tek kayda değer tarafı. Ama, ya öbür gecelerin, Luna Parkların demir kütlelerin olduğu, Eyfelin olduğu kent, başkent. "gelme bir dah bu kente" of kıyma bana. Kolay mı ataman. Dostum bak benim göz bebeklerimin rengine, kolay mı. Ben eski A. Cahit, o renkli, koyu A. Cahit z'yim hep. ama hep.
Sen ben, Eyfel - tuhbe ismini bile ağzıma almıyacaktım - hep aynıyız. Kişioğlundan, bütün hata ve sevaplarına rağmen rahatsız olmamak, ona aldırmamak, bütün insan kardeşliğimize. İnsanlığın bilinmeyen bir metresten piçi olmak kişi olmak, bütün kuralların saçma sınırlarına girip kişi olmak. Bu benim ahlâkıma, havailiğime, derbederliğime exsistansialistiğime -bazıları böyle derde- aykırı. Ben tam Batıparkta, Mut'un geriye kalmış taş yapısı saltanatının önünde, bin kere daha üst üste anlıyorum: Ben ufak heyecanlarını yada kuruntularını devlet yapıp onun sönürgesi olan, kızan, -bağıran, kızınca kutsal kuralları, kutsal varlıkları, herşeyi depip  dilediğini yapan öfkeli bir adamım. Of iyi oldu bunu söyledim. Galiba iyi oldum. - Batıparktan içeri girdim.
eyfel - senfoni 2 -
Batıparkta oturdum. Baba Said olsa simid alır yerdim. Üstüne sigara içerdim, zevkli olurdu. Sırtüstü çimenlere yattım. Adil olsa aynı şeyi yapardı. Rasim, Ali, Alaeddin, İhsan, Şeref olsa edebiyattan, aşktan konuşurduk. Memet olsa yıldızları görünce astronomiden söz açardı. Sümer, Ahmet Yaşar, krallığı tutar, kalk gidelim uykum geldi derdi. Halbuki gece, gökyüzü, insanın uykusunu bir asır geciktirecek kırattaydı. - Sigara paketini çıkardım. (ORKİDE'm, Martıcıklar aşkına bana gel, aşkı günahlıyalım)
2 3 yavru gelse bir yavru daha gelecek. Karanlıkta gözlerinin içine bakacağım yada bakıyorum. Bir masaya dut ağacının, yıldızların altına oturuyor. Güzel yavru iyi yavru. Gülüşünü, yürümesini, bakışını seviyorum. Ağzının iki ucunda, gülüverecekmiş gibi iki pembe çizgi çok hoşuma gidiyor. Ah ben bunu birine daha anlattım. Hemiyi anlattım. Söyle Orhan abi. ya sen Ataman, söyleseniz ya. Ama siz uzağımda karanlıkta durur, bana çıplak gözlerinizi çevirirsiniz. Ben akılcı enayi krallar için önemli birkişi olmaya devam edeceğim, halbuki masada kırmızı ceketli yavruyla, bu kötü, bu karanlık tentte bakma oyuncaklar ile oyalanmak... normal kişi olmaktan çıkmak, hep bu aklımda. Kişi olamaktan çıkmak, çıkmak, çıkmak. Kafam atıyor. Uzak olmak, bakmalarda kalmak, erişemeymek, yavruya, kitaba, dudağa, kalbe, müziğe, resime, güzele, sanata, dünyaya, kainata. Tek kelimeyle mi. Eyfele Eyfele. Her gece Eyfel üzerime geliyor. üzerime bin mil hızla Eyfel, Of Eyfel eyfel güzel kız. - Batıparktan kaçtım.



Cahit Zarifoğlu

0 yorum:

Yorum Gönder

Ad :

Email :