6 Şubat 2014 Perşembe

Atatürk Sabetayist Miydi?


Önce Sabetaycılık nedir onu söyleyelim.
Sabetaycılık, 17. yüzyılda İzmir ve çevresinde ortaya çıkan Sabetay Sevi'nin kurucusu olduğu, onu mesih kabul eden mistisizme ve Kabbala'ya dayanan inanç. Diyanet İşleri Başkanlığı'na göre Sabetaycılık bir İslam mezhebi ya da tarikatı değildir ve İslam düşüncesi içinde yer almaz. 1920'lerin başından itibaren Sabetayist kökenli insanların çoğunun sekülerleşmesi ve büyük bir çoğunluğunun geleneklerini yeni kuşaklara aktarmaması nedeniyle Sabetaycılık yok olmaya başlamıştır. Ancak bazı yazar ve araştırmacılar Sabetaycılığın günümüze kadar devam ettiğini iddia etmektedir.

{geniş bilgi almak isyenler bu adresten tamamını okuyabilirler.} 

Bu yazacaklarımın tamamını Amin Maalouf’un Yolların Başlangıcı adlı kitabında okudum. İlk okuduğumda benimde çok dikkatimi çekti. Şimdi orada yazılanları sizlere aktarayım.
‘’Bu söylenenlerde bir gerçek payı da yok değildi. Hareket(Devrim) gerçekten Selanik’ten başlamış ve bu, kimseyi şaşırtmamıştı; bu kent, İmparatorluk topraklarında Aydınlanma’nın başkentiydi. En iyi okullar oradaydı; hepsi de ötekilereden daha iyi bir eğitim verdiğini ileri süren dinsel topluluklar arasında bir tür yarış bile vardı. Ve bu yarışı, tartışmasız bir biçimde, bu toplulukların en küçüğü ve en ilginci önde götürüyordu her zaman; gerek Osmanlı İmparatorluğu’nda, gerekse yeryüzünün geri kalanında insanların çoğunun varlığından bile haberli olmadığı bir topluluk: Sabetaycılar. 1665 yılında İzmir’de kendini Mesih ilan eden Sabetay Sevi’nin uzaktan yandaşlarıydı bunlar. Sabetay Sevi, Tunus’tan Amsterdam’a oradan Varşova’ya, bütün yahudi toplulukları arasında büyük bir ilgi uyandırmıştı; bu olaydan kaygı duyan Osmanlı yetkilileri de ona iki seçenek sunmuşlardı: Ya Müslüman olacak ya da idam edeilecekti. Ölmemeyi yeğledi ve dönemin tarihçilerini dediği gibi ‘’sarık sarıp Mehmet Efendi adınını aldı’’. Peşinden gidenler de hemen terkettiler onu; kimi tarihçiler birçok Yahudinin, bu yaralayıcı düş kırıklığı yüzünden bir mesih beklentisine sırt çevirip dünya işleriyle ilgilenmeye başladığını bile düşünüyorlar.
1676’da öldüğünde, yalnızca dört yüze yakın Selanikli aile sadık kalmıştı Sabetay’a. Bu insanlar, uzun süre ‘’din değişitirmiş’’ anlamında, Türkçe ‘’Dönme’’ nitelemesiyle anıldılar; daha sonra da bu biraz küçümser tanımdan vazgeçilerek onlara kısaca ‘’Selanikliler’’ dendi. Bugün , hareketli geçmişlerinden yalnızca çok bulanık anılar var bu insanların belleğinde; gerçek anlamda laik bir topluluk oluşturuyorlar; 19. Yüzyıl sonlarında, kesinlikle böyleydiler.
Bu insanların üstünde çok duruyorum, çünkü onlar, farkında olmadan ama bütünüyle rastlantısal sayılamayacak bir biçimde, İmparatorluk topraklarında yeni düşüncelerin yayılmasında benzersiz bir rol oynadılar. Çünkü bir gün Mustafa Kemal adında bir çocuk –geleceğin Atatürk’ü- onların kurumlarında birinde, Şemsi Efendi adında birinin kurduğu  ve yönettiği ilkokulda öğrenim görmüştü. Babası Ali Rıza, oğlunun eğitiminin geleneksel mahalle mektebiyle sınırlı kalmasını istememiş, ona ‘’Avrupa tarzı’’ eğitim verebilecek bir kurum aramıştı.
Bu kıvılcım güçlü bir ateşin başlangıcı olacaktı.
Nasıl olmuştu da, 17. Yüzyılın ‘’mesihçi’’ bir hareketi, iki yüzyıl sonra ateşli bir laiklik ve yenileşme gücüne dönüşmüştü? ‘’



Biz soruyu burdan sorduk, devamını merak eden arkadaşlarım iyi bir araştırma yapsınlar ve 
Amin Maalouf’un Yolların Başlangıcı adlı kitabını okusunlar, benim bu yazdıklarım sayfa 112’den başlıyor merak edenler okuyabilirler.

0 yorum:

Yorum Gönder

Ad :

Email :