22 Şubat 2014 Cumartesi

Gurbet

Gurbet, insanı yaralayan, içini durmaksızın kanatan gizli bir yaradır. Yaşamayan anlamaz derler ya, işte öyle bir şey… Gurbet, vatanından uzakta canından, malından, ailesinden, sevdiğinden, dostlarından vazgeçen gurbetçinin gözlerindeki yaştır. Memleketten gelen bir haberdeki heyecandır. Hani memleketten bir dost gelir, onu sıkıca kucaklarsınız ya ‘’ Kardeşim, sen bizim oralar kokuyorsun diye solursunuz ya havayı’’ Hani memleketin birinde bir Leyla Mecnun’a, Mecnun Leyla’ya hasrettir.

Vatanından uzakta canlarından geçenler vatanına hasrettir. Görme engelli biri görmeye hasrettir. Aslında insanlık aleminin dünyaya gelişi bir Cennet hasretliği değil midir zaten? Hz. Adem ile Hz. Havva Cennetten kovulup geldiklerinde Cennet’in hasretiyle bir gurbetlikte değiller miydi? Bu yüzden bizim Cennet’e hasret duymamız, oraya girmek için çabalamamız bir gurbetlik değil midir? Gurbette her şey farklıdır.  Acı da farklıdır, ölüm de. ‘’Hastane önünde İncir Ağacı’’ türküsü bunun bir göstergesidir. Ve gurbet, bir bebeğiniz oldu dediklerinde ‘’Toprağım’’ diye bir tebessüm olur ya dudaklarda, hani kilometrelerce öteden bir mendilde bir gül kurusu verirler elinize, işte o an yüreğinizde duyduğunuz sızıdır. Hasret ise gurbetliğin insan ruhunda kalan yarısıdır. ‘’Yüksek Yüksek Tepelere’’ adlı türkümüz ailesine hasretle yaşayan bir kızın gurbetliğinin en acı ve yakıcı yanını anlatır bizlere. Refik Halit Karay gibi birçok yazar ve şairimizin de en vazgeçilmez konusudur gurbet. Gurbetteyken hasret duyulanı hatırlatan, ondan haber getiren her şey kıymetlidir.
Eskici hikayesinde olduğu gibi Hasan, nasıl aynı dili konuştuğu eskici ile karşılaştığında, eskiciden ayrılmak istemedi. Nasıl ki Mecnun Leyla’nın mahallesinden gelen köpeği sevip, okşadı. ’Sen Leyla’mın yanından geldin ‘ diyerek ona değer verdiyse hepimiz için hasret olduğumuz şeyi bize hatırlatan her şey kıymetlidir.
      Serol TEBER adlı bir Psikiyatrist yaptığı ‘’Göçmenliğin Psikolojiye Etkileri’’ adlı araştırmasında ilginç sonuçlar elde etmiştir. Üniversite okumak için köyünden şehir merkezine gelen delikanlı birkaç ay için de hastalanıyor ve yapılan tedavilere cevap veremeyecek kadar durumu ağırlaşınca mecburen köyüne gönderiliyor ve 2 hafta içerisinde o kişi iyileşmeye başlıyor, çünkü artık hasret duyduğu toprağına kavuşmuştur ve acısı dinmiştir. Buradan anlaşılıyor ki gurbette olanın hasret duyduğuna kavuşması bir ilaçtır, dermandır.
     
Ben ise sizden farklı bir gurbetteyim. Sonradan görme yeteneğini kaybeden biri olarak,  görebildiğim anlara, görebildiğim sevdiklerime, görebildiğim ağaçlara hasretteyim.
Görebilmenin gurbetindeyim.

Zeynep Kekillioğlu