Selim İleri
22 Kasım 2012 Perşembe
Şairler ve Tanpınar
1959'da, handiyse yarım yüzyıl önce, Türk-Amerikan Üniversiteliler Derneği Yeni Türkiye adlı bir kitap yayımlar. Yeni, modern Türkiye'yi yansıtmak amacıyla hazırlanmış bu kitabın yenilikçi edebiyatımıza ayrılmış sayfalarını Ahmet Hamdi Tanpınar kaleme getirmiştir.
"Türk Edebiyatında Cereyanlar" başlıklı bu yazı, 1969'da derlenmiş Edebiyat Üzerine Makaleler'de de yer almıştır.
Tanpınar, modern Türk edebiyatının "bir medeniyet krizi"yle başladığı kanısındadır. Yenilikçiliğin sebepleri, yeniliğe açılışın zorunluluğu üzerinde durur. "Medeniyet krizi, 1923'te Cumhuriyet'in ilânı, Ankara'nın başkent oluşu, Atatürk inkılâpları gibi kesin manzaralı safhalarla Türk cemiyetinin bugünkü durumuna kadar gelir."
İncelemesinde şiir ön sıradadır. "Asrın başına" döner ve Fikret'e yol alır. Tanpınar'a göre, Halûk'un Defteri, "her türlü tefsire müsait bir athéisme'in sarih bir beyannamesidir". Fikret'in yanı başında, açıkça bir 'kutup' gibi gösterilmese de, Âkif belirecektir. (Gerçi Tanpınar, bir başka yazısında Âkif'le Fikret için "iki kutup" demiş...) Âkif, Türkçe'nin sadeleşmesine hizmet etmiş, ilerleme fikrinden ayrılmamış, "fakat Garp'la münasebetin muayyen hadlerle kalmasını isteyen İslâmcılık ideolojisinin" mümessili olmuştur.
Geçen yarım yüzyıl, daha derinlemesine yaklaşımlarda, Fikret'in müphem ateizmine de, Mehmet Âkif'in temsil ettiklerine de çok başka yorumlar getirdi, (şimdi fark ettim: Tanpınar bu yazısında da "kutup" demekten kendini alamamış: "Bu iki kutbun...") Kutuplar arasındaki çekim alanı, hele Fikret ve Âkif söz konusu olduğunda, bizi bugün büsbütün ilgilendiriyor...
Ziya Gökalp'e ayrılan satırlar, "Turan" şiirinin "unutulmuş bir ecdat dinine" dönüş olması, bugünkü okumalarımızda "Turan" şairine yaşarlık sağlıyor mu, bilmiyorum.
Günün siyasetiyle içli dışlı yorumlar, kaleme getiren Tanpınar bile olsa, galiba tehlikeli dönemeçlere sürüklüyor. Tehlikeli vurgular, tehlikeli saptamalar işte o dönemeçte beliriyor, hemen Behçet Kemal örneğini vermek istiyorum:
"Büyük bir nazım kolaylığına sahip olan ve şekil endişelerine coşkun bir lirizmi ve belâgati tercih eden Behçet Kemal Çağlar'ın sanatı daha ziyade yukarıdan beri bahsettiğimiz saz ve halk şairleri an'anesine bağlıdır. Atatürk inkılâplarını başından beri kendisine ilham kaynağı yapan bu şairin bugünkü Türk şiirinde ihmal edilmez bir yeri vardır."
Oysa 1959'da Behçet Kemal Çağlar, daha yaşarken, Fikret ve Âkif'in her zaman okunabilirliğini kaybetmemiş midir? Belâgati, lirizmi, artık şiir dışı kalmakta; şairin eseri usul usul geri plana çekilmekte. Atatürk ve inkılâpları için yazılmış şiirleri, örnekse, bir Behçet Necatigil'in yazdıklarının yanı başında git git silikleşmekte. Bugün hangi gerçek şiirsever, Ziya Osman Saba'nın o 'tek' Atatürk şiirini değil de, Çağlar'ınkileri tercih eder?
Tanpınar, şairlerden söz açarken yalnızca güncel siyasetin etkisi altında kalmamış. Haksızlık etmeyeyim: Günün yasaklayıcı kafasına kayıtsız kalarak, cesurca karşı çıkarak, o yılların "vatan haini" Nâzım Hikmet'ten uzun uzadıya konuşmak gereğini duymuş.
Nâzım Hikmet'in şiir dile getirdiği olanakları saptamış; bence çok önemli: "Sırasına göre sentimental ve dramatique olan ve destan unsuru kadar hicve, hikâyeye de yer veren, eski mısra parçalarından atasözlerine, gazete havadislerine kadar bütün hazır dil unsurlarını içine alan bu şiir, hakikatte klasik anlayışın belli başlı şekil unsuru sıfatıyla reddettiği kafiyeye dayanıyor, onun tekrarları ile asıl sürprizini yapıyordu."
Nâzım Hikmet şiiriyle ilintili son bir gözlem, Tanpınar'a göre, bu şiirin "1926-1940 arasındaki şiirde büyük bir tesiri" olmadığı. Bu sözün, vatan haini sayılmış bir şairi anmanın huzursuzluğuyla söylenip söylenmediği elbette tartışılabilir. Ama, devam ediyor Tanpınar: "Bu devirde onun eseri daha ziyade halkçılık fikrinden daha sert ve engagé ideolojilere giden bazı hikâyecilere yol açmış görünür."
Acaba kimleri, hangi hikâyecileri kastediyordu?
Yenilikçi edebiyatın başlangıçtaki iki büyük şairi olarak, Yahya Kemal ve Ahmed Hâşim anılmışlar. Tanpınar'ın sıralaması, sonraki değerlendirişler üzerinde epey etkili olmuş. Başta Memet Fuat'ın Çağdaş Türk Şiiri çalışması, Yahya Kemal'le Hâşim'i yeni şiirin ilk temsilcileri sayanlar çok.
Bununla birlikte Tanpınar, Yahya Kemal'i -2007'de yayımlanan defterlerinde yazdıklarını düşünecek olursak- 'tercih etmek' zorunda kalmış: "Yahya Kemal, şiiri ve şahsiyetiyle son devir edebiyatımızda, en derin tesiri yapmıştır, denebilir." Uçsuz bucaksız şöhretini, şiirinin kalabalıklarca sevilmişliğini bir yana koyarsak; böylesi bir etkiden söz açmak olası mı?
Aynı tarafgirlik kaygısı Hâşim için güdülmediğinden, Tanpınar özgürce yazabilmiş ve "O Belde" şairinin emeğini, şiirinin evrelerini derin bir sezgiyle yorumlamış: "... tek bir hayalin etrafında bir mücevher gibi toplanan küçük manzumelerinde ..."
Şöyle bağlamak istiyorum: Yazılarımızda çizilerimizde devrin dayatışları, kişisel dostlukların yarattığı çekingenlikler, hatta günün -hiç kapılmadığımız halde- modaları, bazan, ne kadar etkili olabiliyor!